Geldik serimizin sonuna. Bu sezonun mutlaka izlenmesi gereken dizileri aşağıdadır. Ben çok beğendim, umarım siz de beğenirsiniz.
Shameless
Bu sezonun en yaratıcı işlerinden biri diyebilirim. Orijinali İngiliz dizisinden uyarlama olsa da oldukça başarılı adapte edilmiş. Devletin verdiği geçim maaşıyla geçinen işe yaramaz bir baba ve hiç ilgilenmediği 6 çocuğu. Hepsi sefalet içinde yaşıyor, ama duygu sömürüsü yapacaklarına izleyenlere hayat aşılıyor. Sefaletin eğlenceli şiirini yazıyorlar bir nevi. Dizi çok eğlenceli ve bazı sahneleri kült olabilecek başarıda. Bu diziyi mutlaka izlemelisiniz.
Big C:
Televizyon tarihinde çok büyük bir melodramın, konusunu başka öğelerin ve hayatların içinden geçirip yumuşatarak izleyiciyi avcunun içine alması çok görülmüş bir formül değil. Six Feet Under ve Brothers&Sisters bunun güzel ve öncü örnekleriyken, Big C hepsinin ötesinde kişisel bir yolculuğa ortak etti izleyenlerini. Bir kişinin dramından binlerce kişi için umut ve yaşam felsefesi adına paylaşımlar türedi. İzlediği yol ve anlatımı gerçekten insanlarla özel bir bağ kurdu ki, ilk bölümün yayınlandığı akşam Amerika'da kendi adına bir izlenme rekoruna da imza attı. Lauren Linney gerçek bir performans sergilemeseydi dizinin akıbeti aynı olur muydu bilemiyorum ama o gerçeklik duygusuyla en iyi kadın oyuncu ödülünü kucaklaması da kimsenin aklında bir sürpriz ya da şans olarak kalmayacaktır sanıyorum. Jeneriğini seyretmek bile dizinin sakinliği ve yaşamla bağını anlamaya yeter. Yeni sezon için beklemedeyiz.
Outsourced
Döndüğü yöneticilik eğitiminden sonra bütçe ayarlamalarından dolayı çalışacağı çağrı merkezinin Hindistan'a taşındığını gören Todd Dempsy, ödeyemeyeceği 40.000 dolarlık eğitim bursu yüzünden Hindistan'a gitmek zorunda kalır. Çağrı merkezleri oldukça hareketlidir ve yaşanan komik olaylar yüzünden paha biçilmez yerlerdir. Hele ki konu zar zor İngilizce bilen Hintlilerle geçerse komedi tadından yenmez. Dizi biraz ırkçı olsa da insan kendini gülmekten alamıyor. İngiltere yapımı “Outsourced” filminden uyarlanan dizi gerçekten başarılı. Gupta süper bir karakter ve durmaksızın konuşma yetisine sahip. “Adamlardan birisini sırf kovmak için işe aldım, diğerleri korkup daha çok çalışırlar” diyen supervizör de harika sayılır. Çağrı merkezinde sattıkları ürünler ayriyeten komik. Örneğin “Sweet Home Alabama” şarkısını söyleyen geyik, zıplayan memeler, taciz eden köpek, osuran bahçe cini vs. Ben Rappaport’un sektördeki ilk rolü olmasına rağmen oyunculuğu çok keyifli.
Walking Dead:
Sinemada yıllarca çok kullanılmış ve sanki sadece sinemaya aitmiş gibi düşünülen bir konunun, yani zombilerin televizyonda bir korku değil de drama olarak yayınlanması fikri bile zaten başlı başına orijinal. Oyuncuların dramatik performanslarından öte karakterlerin psikolojik ilişkilerinin de iyi işlenmiş olması diziye burun kıvırmamak için büyük etken. Zombi filmlerinden hoşlanmayan izleyiciyi bile merakla kendine bağlaması, dizi izleyicisinin beğeni ve alışkanlıklarının nasıl sabote edilebileceğine iyi bir örnek. İlk sezonu altı bölümle sınırlandırılsa ve ikinci sezon için bir yıl gibi uzun bir ara verilse bile Walking Dead hatırı sayılır bir hayran kitlesi elde etmiş durumda. TV'de farklı bir konuyu takip etmek ve alışkanlık edinmek adına alternatiflerin yolunu açan dizilerden biri olmasıyla bile ilgiyi hak ediyor bence.
Raising Hope
Piliot bölümü jet gibi hızlıydı ve bir bölümde akla gelmeyecek her şey oldu diyebilirim. Hayatını daha planlama aşamasına geçmemiş genç bir erkek, bir gece bir kızı kurtardığını sanırken kızın erkek arkadaşlarını öldüren bir katil olduğunu öğreniyor. Kız, Jimmy’den hamile kalıyor ve hapsi boyluyor. Elektrikli sandalye cezasına çarptırılıp idam edildiğinde de Jimmy çocuğa bakmak zorunda kalıyor ve olaylar gelişiyor.