4 Mart 2011 Cuma

Fairly Legal


Yıllardan beri devam eden ve sürekli bir yenisi çekilen avukatlık dizilerinden sıkıldıysanız bu arabuluculuk dizisi tam size göre. Avukatlardan nefret eden eski bir avukat o iki yüzlü mesleği bırakır ve arabulucu olur. Arabuluculuğu çok sever ve bu sevgisini şu sözlerle dile getirir; “5 yıl avukatlık yaptım. Sonunda bıraktım ve arabulucu oldum. Neden biliyor musunuz? Mahkemede hep birileri kazanır, ama hep bir kaybeden vardır. Kimin haklı, kimin haksız olduğu da pek önemli değildir. Ama arabuluculukta her iki taraf da kazanır”.

Oldukça eğlenceli ve sürükleyici olarak başlayan Usa Networkun'un bu yeni dizisi insanı kendine çekiyor ve bir sonraki bölümü merak ettiriyor. Dizide, daha önce hiç yaşam alanı olarak kullanılmayan bir yer kullanılıyor; bir tekne. Kate Reed (Sarah Shahi), ölen babasından kalan bir teknede yaşıyor. Ben de hep teknede yaşamak istemişimdir. Ev yerine teknede yaşamak ne maceralı olurdu kim bilir. Canın sıkılınca yer değiştir sürekli ve tatillerini spontane kendin ayarla. Ne güzel bir hayal!

Başroldeki kızımızın telefonunda herkesin Oz Büyücüsü'nün karakterleri olarak kaydedilmesi hoş detaylardan biri. Dizinin dediği gibi "Less lawyer, more appeal". İzlemenizi öneririm.

http://www.imdb.com/title/tt1586676/

17 Şubat 2011 Perşembe

Yeni Diziler: “Mutlaka İzleyin”

Geldik serimizin sonuna. Bu sezonun mutlaka izlenmesi gereken dizileri aşağıdadır. Ben çok beğendim, umarım siz de beğenirsiniz.

Shameless

Bu sezonun en yaratıcı işlerinden biri diyebilirim. Orijinali İngiliz dizisinden uyarlama olsa da oldukça başarılı adapte edilmiş. Devletin verdiği geçim maaşıyla geçinen işe yaramaz bir baba ve hiç ilgilenmediği 6 çocuğu. Hepsi sefalet içinde yaşıyor, ama duygu sömürüsü yapacaklarına izleyenlere hayat aşılıyor. Sefaletin eğlenceli şiirini yazıyorlar bir nevi. Dizi çok eğlenceli ve bazı sahneleri kült olabilecek başarıda. Bu diziyi mutlaka izlemelisiniz.



Big C:

Televizyon tarihinde çok büyük bir melodramın, konusunu başka öğelerin ve hayatların içinden geçirip yumuşatarak izleyiciyi avcunun içine alması çok görülmüş bir formül değil. Six Feet Under ve Brothers&Sisters bunun güzel ve öncü örnekleriyken, Big C hepsinin ötesinde kişisel bir yolculuğa ortak etti izleyenlerini. Bir kişinin dramından binlerce kişi için umut ve yaşam felsefesi adına paylaşımlar türedi. İzlediği yol ve anlatımı gerçekten insanlarla özel bir bağ kurdu ki, ilk bölümün yayınlandığı akşam Amerika'da kendi adına bir izlenme rekoruna da imza attı. Lauren Linney gerçek bir performans sergilemeseydi dizinin akıbeti aynı olur muydu bilemiyorum ama o gerçeklik duygusuyla en iyi kadın oyuncu ödülünü kucaklaması da kimsenin aklında bir sürpriz ya da şans olarak kalmayacaktır sanıyorum. Jeneriğini seyretmek bile dizinin sakinliği ve yaşamla bağını anlamaya yeter. Yeni sezon için beklemedeyiz.


Outsourced
Döndüğü yöneticilik eğitiminden sonra bütçe ayarlamalarından dolayı çalışacağı çağrı merkezinin Hindistan'a taşındığını gören Todd Dempsy, ödeyemeyeceği 40.000 dolarlık eğitim bursu yüzünden Hindistan'a gitmek zorunda kalır. Çağrı merkezleri oldukça hareketlidir ve yaşanan komik olaylar yüzünden paha biçilmez yerlerdir. Hele ki konu zar zor İngilizce bilen Hintlilerle geçerse komedi tadından yenmez. Dizi biraz ırkçı olsa da insan kendini gülmekten alamıyor. İngiltere yapımı “Outsourced” filminden uyarlanan dizi gerçekten başarılı. Gupta süper bir karakter ve durmaksızın konuşma yetisine sahip. “Adamlardan birisini sırf kovmak için işe aldım, diğerleri korkup daha çok çalışırlar” diyen supervizör de harika sayılır. Çağrı merkezinde sattıkları ürünler ayriyeten komik. Örneğin “Sweet Home Alabama” şarkısını söyleyen geyik, zıplayan memeler, taciz eden köpek, osuran bahçe cini vs. Ben Rappaport’un sektördeki ilk rolü olmasına rağmen oyunculuğu çok keyifli.

Walking Dead:

Sinemada yıllarca çok kullanılmış ve sanki sadece sinemaya aitmiş gibi düşünülen bir konunun, yani zombilerin televizyonda bir korku değil de drama olarak yayınlanması fikri bile zaten başlı başına orijinal. Oyuncuların dramatik performanslarından öte karakterlerin psikolojik ilişkilerinin de iyi işlenmiş olması diziye burun kıvırmamak için büyük etken. Zombi filmlerinden hoşlanmayan izleyiciyi bile merakla kendine bağlaması, dizi izleyicisinin beğeni ve alışkanlıklarının nasıl sabote edilebileceğine iyi bir örnek. İlk sezonu altı bölümle sınırlandırılsa ve ikinci sezon için bir yıl gibi uzun bir ara verilse bile Walking Dead hatırı sayılır bir hayran kitlesi elde etmiş durumda. TV'de farklı bir konuyu takip etmek ve alışkanlık edinmek adına alternatiflerin yolunu açan dizilerden biri olmasıyla bile ilgiyi hak ediyor bence.


Raising Hope

Piliot bölümü jet gibi hızlıydı ve bir bölümde akla gelmeyecek her şey oldu diyebilirim. Hayatını daha planlama aşamasına geçmemiş genç bir erkek, bir gece bir kızı kurtardığını sanırken kızın erkek arkadaşlarını öldüren bir katil olduğunu öğreniyor. Kız, Jimmy’den hamile kalıyor ve hapsi boyluyor. Elektrikli sandalye cezasına çarptırılıp idam edildiğinde de Jimmy çocuğa bakmak zorunda kalıyor ve olaylar gelişiyor.

11 Şubat 2011 Cuma

Yeni Diziler: “İdare Edenler”

Eveeet, yeni dizilere göz atmaya devam ediyoruz. Sırada idare eden diziler var :)

Hot in Cleveland
Hot in Cleveland, üç yakın arkadaşın mecburi bir sebepten dolayı Cleveland'e inmek zorunda kalmaları ve Cleveland'e yerleşmeye karar vermelerinden sonra gelişen olayları konu alıyor. Cleveland'te zayıf kalmaya, az yemek yemeye, formda kalmaya gerek yoktur. Erkekler onları oldukları gibi beğenirler. 4. kadın yani Altın Kızlar'daki Betty White'ın katılımıyla yeni jenerasyon Altın Kızlar diyebiliriz bu diziye. Mutfak ve salon sohbetleri de oldukça benzerlik gösteriyor. Diyaloglar espirili ve eğlendirici. Vakit geçirmek ve eğlenmek için ideal

Shit My Dad Says
Hikayenin çıkış noktası bir çocuğun twitter sayfasında babasının shit'le başlayan cümleleri tweetlemesi. Klasik sert bir baba ve onun isteklerini yerine getiremeyen oğul ilişkisi. İdare eden dizilerden ama çok şey beklemeyin.


No Ordinary Family
Aile bağlarını güçlendirmek için Brezilya'ya tatile giden bir aile uçak kazası geçirerek bir göle düşer. Sonradan fark ederler ki o göl onlara olağanüstü güçler kazandırır. Baba, çok güçlüdür, zıplayarak 100 katlı bir binaya çıkabilir, mermileri eliyle yakalar. Anne çok hızlı koşar 6 saniyede 1 mil gidebilir, kız her dizi veya filmde olmazsa olmaz gücü vardır, insanların düşüncelerini duyabilir ve çocuk da süper zeki olur ve her problemi saniyesinde çözebilir. Süper güçleri olan karakterler ilgi çekicidir ve bu dizi de bu ilgiyi kendine çekecektir. Dedikodulara göre yakın zamanda diziye Zeyna ve Spartacus'ten tanıdığımız Lucy Lawless de katılacakmış.

Being Human
Bir vampir, bir kurt adam ve hayalet bir kız bir evde yaşarsa ne olur? Hele de kurt adam ve vampir doktor olursa. İlginç şeyler olur tabii :) Internet'te "Gey’s Anatomy meets Friends meets Vampire Dairies" diye kısaca özetlemişler zaten diziyi. Etraf vampir ve kurt adam çöplüğüne dönse de izlenebilir bir yapım ortaya çıkarmışlar. Zaten başarılı bir yapım olacağını BBC’den uyarladıkları için emin olmuşlardır. Amerika, dalga geçtikleri İngiliz dizi sektörüne nasıl da bağımlı yaşamaya başladı değil mi? Yaratıcılıklarını gerçekten kaybettiklerini düşünüyorum artık.


Hellcats
Lancer üniversitesinde burslu okuyan fakir ama gururlu kız ve borçları ödenmediği için kesilen bursu. Kızın farklı burs arayışları sonucu yolu amigoluktan geçer. Amigo kız bursu ile okulda kalabileceğini öğrenir ve dalga geçtiği amigo kızların bir parçası olur. Alyson Michalka, Easy A ve Roommate filmlerinde oynadı ve oldukça başarılı bir sene geçiriyor. Geleceğin sarışınlarından yani. Amigo kız seçimine "Bring it On" filmini izleyerek hazırlanması komik detaylardan biri. Dans, müzik ve süper koreografilerle eğleneceksiniz, ama asla favori dizi listenizde yer almayacaktır.


Off the Map
Grey’s Anatomy gibi bir hastane dizisi Lost gibi egzotik bir yerde geçerse nasıl olur diye düşünürseniz alın size “Off the Map” derim. Doktorlar bu sefer anakondalarla, parazitlerle ve garip garip hastalıklarla uğraşıyorlar. Diziyi izlerken doğa, deniz ve ilginç olaylar sizi büyüleyecek.

10 Şubat 2011 Perşembe

Yeni Diziler – “Sakın İzlemeyin”

Uzun bir aradan sonra Merhaba a dostlar! :) Dizileri izliyorum ama o kadar tembelim ki yazamıyorum. Blogger zaten hiç kullanıcı dostu değil ve işimi daha da zorlaştırıyor. Ama arayı kapatmak için 3 posttan oluşan bir seri ile hangi dizilerin çok iyi, çok kötü ve idare eder olduğunu paylaşacağım ve gerisi size kalacak :)

İlk serimiz “Sakın İzlemeyin” serisi:


Better With You
Dizi, ilişkileri 7,5 hafta olan Mia ve Casey, 9 yıllık olan Maddie ve Ben ve 35 yıl olan Vicky ve Joel etrafında şekilleniyor ve vasat bir yapım olarak beklentileri karşılamıyor. Bir olayı, farklı ilişki uzunluğu yaşayanların nasıl tepki verdiğini Mia ve segilisi, Mia’nın ablası ve eniştesi, Mia’nın annesi ve babası arasında görebiliyoruz. Fikir çok yaratıcı değil. Zaten Mia rölündeki hanım kızımız dizi piyasasındaki bahtı karalardan biri. En son Privileged'ta baş roldeydi ama o bile 1. sezonun finalini göremeden kaldırıldı. Bu dizi de 2. sezonu göremeyecekler arasında.


Episodes
İngiltere'de çok popüler bir dizinin Amerikan versiyonunu yapmak isteyen yapımcı, Sean ve Beverly Lincoln'u Los Angelas'a taşınmalarını ve dizinin Amerika uyarlamasını yapmalarına ikna eder. L.A.’ye gelen çift başrolde orjinal Julian'ı oynamayacağını, onun yerine yıllar sonra TV'ye geri dönecek olan Matt LeBlanc'ın seçildiğini öğrenirler. Matt LeBlanc kendini oynuyor dizide, bir nevi dzi içinde dizi. 2 bölüm izledim ve sıkıntıdan ölüyordum neredeyse. Çok sıkıcı ve ilk defa Showtime beni hayal kırıklığına uğrattı. Dizi, Matt LeBlanc sektöre geri dönsün diye yapılmış resmen.


Melissa and Joey
Dizi, belediye başkanı olan bir kadının bir aile skandalından sonra yeğeni ile birlikte yaşamak zorunda kalmasını ve binbir türlü gariplikle onun yanında çalışmaya başlayan erkek dadıyı konu alıyor. Sabrina'dan sonra yine aynı oyunculuk. Konu ilginç değil, diyaloglar ilginç değil, komik bile değil. Sabrina hatrına izlemek isteyebilirsiniz ama birkaç bölümden sonra Sabrina’nın canı cehenneme derken bulabilirsiniz kendinizi.


Mike and Molly
Şişman bir öğretmen ile şişman bir polisin aşkı diye özetleyebiliriz. Şişmanlığın garip bir şey olduğunu gözümüze sokmasaydı sevimli bir dizi diyebilirdim. “Kilo mu aldın? Kilo mu verdin?” sürekli kullanılan cümleler. Kilo verme dönemimdeyim diye çok mu duyarlıyım bilmiyorum ama hoş şeyler değil bunlar :) Özellikle Ayşe Arman'ın obezite dosyasından sonra çok duyarlı oldum sanırım. Espiriler ve diyaloglar ilgi çekici değil. Dizinin tek ilginç karakteri Molly'nın ablası, marijuana tüttürmeyi seven ve kesinlikle Molly'nin öz ablası olup olmadığı belli olmayan bir kadın. Seveni var, birkaç sezon da uzar bu dizi ama benim dizi çöplüğümde çoktan yerini aldı.


The Cape
Spawn’ın bilimkurgu öğeleri içermeyen dizisi diyebiliriz. Dizide, tuzağa düşürülmüş bir baba modern bir kahramana dönüşüyor ve kötülüklere karşı savaşmaya başlıyor. Vasat bir hikaye ve vasat oyunculuklar. 10. bölümden sonra devam kararı almadılar henüz. Böyle devam ederse 1. sezonun finalini bile göremeyecek.

2 Eylül 2010 Perşembe

Kanal D: 2010-2011 Yeni Sezon Tanıtımı

Yurtdışındaki TV kanalları hem var olan hem de yeni yapımlarına çok önem veriyor ve sezon başlamadan dizi ve programların geçtiği çok yaratıcı tanıtımlar yapıyor. Örneğin geçen sen ABC kanalı ABC Evi olarak çok yaratıcı ve komik bir tanıtım gerçekleştirmişti: (Bkz: http://dizigunlukleri.blogspot.com/2009/08/abc-evi-ve-kanal-d-orkestras.html )

Bu yönde Kanal D’yi beğeniyorum. Dizi ve programlarının yeni sezon tanıtımlarına önem veriyor. Geçen seneki “Kanal D Orkestrası” oldukça başarılıydı. Bu sene de “Karaoke Partisi” fikri güzel olmuş. Herkesin aynı karede olması çok hoş bence. Özgü Namal’ı son zamanlarda çok antipatik bulsam da tanıtımda sevdim.

Video: http://www.medyatava.com/haber.asp?id=69859





26 Ağustos 2010 Perşembe

The IT Crowd


Jen, bilgisayarın B’sini bilmeyen bir IT müdürü, Roy; herşeyi bildiğini sanan bir bilgisayar ukalası ve Moss, insanlarla iletişimini koparmış bir hilkat garibesi. IT departmanının mühteşem üçlüsü ve yine geç keşfedilmiş bir komedi curcunası; The IT Crowd.


Herşey Jen’in işe alınması ile başlar. CV’sinde bilgisayardan çok iyi anlayan diye yazan Jen, iş görüşmesinde bilgisayar bilgisi sınanmaktadır. “Fare, tık, çift tık, ekran, masanın altında duran şey” diye döker tüm bilgisayar bilgisini. Jen’i işe alacak kişi de bilgisayar bilgisi olmadığı için Jen hemen Bilişim Teknolojileri departmanının başında bulur kendisini ve komedi macerası başlar.



Yakın bir tarihte 4. sezonun finalini yayınladılar. Her sezon 6 bölümden oluşuyor ve ne yazık ki İngilizler sezonları 6 bölümden yapmaya utanmıyorlar hala. Topu topu yarım saatlik dizinin sezonu anında bitiveriyor çünkü. Nev-i şahsına münhasır karakterleri ve onları canlandıran oyuncuları izlemeniz lazım. Jen’i canlandıran Katherine Parkinson’a tapıyorum artık.


Dizinin favori bölümleri; kadınlardaki regl dönemini anlatan Aunt Irma Visits (İrma Hala’nın Ziyareti), sigara yasağını ve sigara içenleri Saray Bosna savaş mağdurları gibi gösteren Smoke and Mirrors (Duman ve Aynalar), Facebook’la dalgasını geçen Friendface, Internet üzerine unutulmaz bir konuşma yapıldığı The Speech (Konuşma), Bir Kelime Bir İşlem yarışması ile dalga geçen ve iş toplantılarının gizemini ortaya çıkaran The Final Countdown ve Jen’in İtalyanca bilmeden İtalyan bir müdürle İtalyanca konuşmaya çalıştığı Italian for Beginners (Yeni Başlayanlar için İtalyanca) unutulmaz bölümler olarak sıralanabilir.



The Office’ten sonra yakında The IT Crowd’a da Amerika el atıp diziyi lokalleştirebilir. İngilizleri komedi konusunda artık takdir ediyorum ve yakın tarihte İngiliz sit-comları Amerikan sit-comlarının tahtını devirecek gibi görünüyor.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

100 Questions

Yazın getirdiği rehavetle inanın parmağımı bile kaldırasım gelmiyor. Bu nasıl bir yorgunluktur anlatamam. Ayılar gibi kış uykusuna yatsam bana mısın demez. Servislerde trafik çilesi çekerken bir yandan da "Tatil gelsin!" gözyaşları döküyorum. Kısacası Nazire Şenlendirici'nin "Çok kötüeyüm. Gonuşamayacaaauum!" kafasındayım şu an.

Diziler bile eski tadı vermezken yeni keşfettiğim ve beğendiğim bir diziden bahsedeyim kısaca. Dizimizin adı "100 Questions". Adından da anlaşılacağı üzeri 100 tane soru üzerine kurulu olan dizimizin ana karakteri Charlotte (Sophie Winkleman) artık randevulardan ve sonu gelmez ilişkilerden sıkılmıştır ve ruh ikizini bulmak için SoulMate şirketine başvurur. Tahmin edildiği gibi her bölüm dizinin başında Charlotte'a sorulan bir soruyu temel alarak şekillenir. Şimdilik 6 bölümüyle Charlotte'a sorulan "Seni buraya ne getirdi?', Açık fikirli misin?, Romantik misin? Hiç kötü bir çocukla çıktın mı? Wayne? ve Hiç tek gecelik bir ilişkin oldu mu?" sorularını flashbacklerle cevaplayan dizimiz çok iyi olmasa da gelecek vaat ediyor. Fikir olarak 100 bölüme tamamlayarak 4 sezon olarak düşünülmüş olduğu belli. Arkadaşlık ilişkileri olarak yavan bir "Friends" ve flashbacklerle de vasat üstü "How I Met Your Mother" tadı alabilirsiniz.

Bir dizinin jeneriği ve jenerik müziği diziyi tanıtan ve sevdiren en önemli unsurlar olmasına rağmen bu özellikleriyle sınıfta kalıyor "100 Questions". Ayrıca dizideki ana karakter Charlotte'u ve Charlotte'un arkadaşı Koreli kızı sevemedim, ama Barney Stinson karakteri gibi Wayne ( David Walton ) karakterini çok seveceksiniz. Dizideki en eğlenceli karakter o çünkü. Dizinin 4 sezonu göreceğine emin değilim, ama en azından 2 sezonu garanti diyebilirim. Dizi çok iyi olmasa da kafa yormadığı ve iyi vakit geçirerek eğlenmenizi sağladığı için benim tarafımdan onaylanmıştır :)


Daha detaylı bilgi için; http://www.nbc.com/100-questions/

Diziyi izlemek için:

http://yabancidiziizle.com/dizi/100-questions-1-sezon

http://diziport.com/100_questions_1_sezon-izle