27 Şubat 2009 Cuma

Box Set Furyası 4

Evet, bakalım gıcır gıcır hangi box setlerimiz gelmiş bu sıralar raflara.




The Terminator: The Sarah Connor Chronicles’ın 1. sezonu artık Türkiye’ye geldi. Satış fiyatı 40 TL. Alias’ın 5. ve son sezonu bir diğer yeni DVD setimiz. Satış fiyatı 100 TL. Sonuncu setimiz de Desperate Housewives’ın 4. sezonu. Onun da satış fiyatı 100 TL.

Üçü de arşivlik, kaçırmayın derim :)

25 Şubat 2009 Çarşamba

Melrose Place Geri Dönüyor



90210 dizisinin başarısından oldukça memnun olan CW kanalı Melrose Place dizisine de spin-off yapma kararı aldı. Melrose Place dizisi zaten Beverly Hills 90210'un spin-off'uydu. Tekrar başlatırlarsa, artık şeyinin şeyi yani spin-off'un spin-off'u olarak ekranlarda yerini alacak.

Tamam kabul ediyorum, ben de severek izlemiştim Melrose Place'i zamanında ama yapımcılar ve senaristler bu kadar mu yaratıcılıktan uzak ki aynı şeyleri ısıtıp ısıtıp önümüze sunuyorlar?

24 Şubat 2009 Salı

Filiz Akın Topuzu

Eveeet Dostlar, geldik yine bir Canım Ailem gününe. Hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz :) (Çok yakın bir arkadaşım sen dizi günlüklerini boşver, canım ailem blogu aç dedi zaten. Vakit mi var be kuzum dizi izlemeye, yazmaya. Bi Canım Ailem’i aksatmadan izliyoruz sadece, bak Lost başladı 5. sezon ona bile başlayamadık daha)

Neyse efenim, biz gelelim dizimize. Bu yazımı tamamen kişiler üzerinden onlara seslenerek gideceğim (Spontane bir yazıdır, beğenmeyebilirsiniz belki de : )

İlk olarak Kenan’la başlayalım. Leyn Kenan, sen kimsin ya? Hele o anan olacak kadın? Şşşş kimsiniz siz? (Burada Hadsizin Başkanı olacağım :) Varya elimin tersiyle tokatlarım sizi haaaa. Seni ve çekirdeğini ağzıyla soyan anneciğini dövsem sabahlara kadar kanamam, bu kadar gıcıksınız. Helal olsun valla. Bir de pintisin ki hiç sorma, kakaladın yine 500 TL’lik ceketi Halim’e. Cabbar Ağa’nın aldırdığı bilezikleri de kendin almış gibi caka attın ya. Ben söyleyecek bir şey bulamıyorum. Hadi yürü git karşımdan, hadi!

Haliiiim, seni var ya hiç sevemedim ama gönlü bol adamsın, oradan gözüme girdin bak. İçin iyilik dolu, arada kötü davransan da insanlara hep sevginden biliyorum. Seyhan’ı çok seviyorsun ama karşılıklı sevgi ve aşkı bulmak zor be gülüm. Haliiim var ya, senin bu overacting sevinç ve şaşırmalarının hastasıyım. Köydeki ergen kızların flört etmeleri kadar doğalsın hareketlerinde. Bekarlığa veda partisi ve potpori çerez muhabbetlerindeki davranışların tam seyirlikti.

Aliço, düştün sevdalara “Issız Adam” oldun kumsallarda, taşlarda elinde sopayla valla. Senin Seyhan’lı flashback’lerine de anlam veremedim. Sanki yıllardır çıkıyorsunuz da ayrıldınız gibi. Topu topuna bir gün adaya gittiniz ama bir yıllık flashback gördün valla. Bu arada, senin anneni ben çok severdim Ferhunde Hanımlar’da. Acıların kadınıydı Meftune, nasıl içim acırdı izlerken. Hiç mutluluğu tatmamıştı, annesiyle sorunları vardı. Tam sevdiği adama kavuştu tüm sorunları geride bıraktı demişken sevdiği adam hayatını kaybetti dizide.

Ferideeeeeeeee, sen var ya bitanesin. Ölürüm ben sana. Gene kafa karıştırıcı hareketler yaptın bu bölümde de. Herkes Seyhan’dan bahsederken sen Saime teyzeye “Saime teyze orta şekerli” diyerek dağıttın konuyu. Halim’e mutfakta, Seyhan’ın sürekli eve tatlı getirdiğinden, tatlısız bırakmadığından ve Kenan gibi ilgisiz konulardan bahsettin. Helal olsun sana. Filiz Akın topuzu ile krape çok yakışır eminim : )

Melihaaa, yine ağlattın bizi ya. Bohçaları açtığında anlattığın anı neydi öyle. Feride girdi araya şaklabanlık yaptı da gözyaşlarımızı kontrol edebildik. Sizde anlayamadığım bir otokontrol var. Kına gecesinde bile kadın acıklı türküsünü söylerken anıra anıra ağlayacaktık ama ağzımıza yastık bastırırcasına kestiniz hemen. Tamam duygu sömürüsü yapmıyorsunuz ama durun biraz da yapın ya. Belki anıra anıra ağlamak istiyoruz o sahnelerde!

Son olarak hepinize sesleniyorum. Böyle ezik düğün organizasyonu mu olur ya? Çevremdeki düğünlerden biliyorum, ilk önce damat gelini ve kız tarafındaki saçı yapılacak tüm kızları kuaföre götürür. Kuaförde hiçbir yerde olmayan büyük bir izdiham yaşanır ve damat tonlarca para bayılır oraya. Sonra fotoğraf çekim seansı başlar foto stüdyoda. Abidik gubidik fotoğraflar çekilir. Gelin damadın arkasına geçer ve koala gibi poz verir. İkisi aynı yere sabit bakarlar, baktıkları yerde fotoshoplu Eiffel Kulesi vardır. Damat parmağıyla bir yere işaret eder, işaret ettiği yerde ya kuş ya da şömineli bir ev vardır. Niye bu sahneler yoktu bu bölümde. Söyleyin bana! Hele düğün alayı nedir ya, bir araba ve iki taksi ile düğün alayı mı olur Allah aşkına? Nerde bu güzelim detaylar? Hiç yakıştıramadım valla : )

18 Şubat 2009 Çarşamba

Wipe Out!


Show Tv’de yeni bir yarışma başlamış Wipe Out diye. Bu hafta 2. haftasıymış. Asuman Krause yarışmanın sunuculuğunda çok başarılı ve yaptığı esprilerle programa ayrı bir renk katıyor. Biraz bakarım fikir edinirim diye düşünürken ekrana kilitleniverdim. Çok heyecanlı ve çok komik bir yarışma. Gülme krizine girdim izlerken. Yarışmacıların düşüp çamurlara batması, sulara gömülmesi insanın moralini yerine getiriyor.

Birkaç ay önce bir makale okumuştum. İnsan, başkalarının uğradığı zararlardan mutluluk duyabiliyorlarmış. Buna “schadenfreude” deniliyormuş. Almanca bir sözcük olduğu için tam çevirisi yok. Zaten Almanlar bir cümleyi bir sözcüğe sığdıran bir millet. “Schade” kelimesi kötü olay anlamına gelip “freude” ise sevinç demekmiş. Bir nevi oksimoron. (Oksimoron sözcüğünü de pek severim, bilenler bilir :)

Tamam, itiraf ediyorum, bu duyguyu bazen ben de yaşıyorum. Başkalarının mutsuzluğu neşelenmeme neden oluyor. Mesela birkaç kez “Var Mısın Yok Musun?” yarışmamsı programı izlemiştim de oradaki yarışmacıların 20.000–30.000 TL’yi kabul etmeyip 100-200 TL kazanmaları bana çok komik geliyordu. Aslında ben açgözlülüklerine gülüyordum ama yine de “schadenfreude” sayılabilir bu durumum.


Wipe Out yarışmasında yine “schadenfreude” var. Adamların düşmelerine, çamur yutmalarına, suya dalmalarına ve yumruk yemelerine gülüyoruz. Bir nevi yarışmacıların acıları bizi mutlu ediyor. Artık devir bencillik ve “schadenfreude” devri sanırım.

Link: http://www.wipeoutturkey.com/

17 Şubat 2009 Salı

Bana Kaymak Dokınıyor!

Son günlerde hayatımdaki gidişat Murphy Kanunlarıyla içli dışlı olduğu için daha iyi anlıyorum insanın başına gelecek olayların olasılığını. O yüzden Canım Ailem dizisini daha da “canım” buluyorum. Murphy Kanunlarını temel alarak gidiyor dizi. Ne zaman beklenmedik bir şey var o gelir başlarına.

Dizi çok hareketli ve duygusal başladı. Silahlar ve gözyaşları patladı. Şapşal Kenan yüzünden Samim bok yoluna gidecekti. Kenan karakterine sinir oluyorum. Pısırık erkek güzeli! Böyle tiplerden oldum olası nefret etmişimdir. Ama gene kurtardı eleştirilerden kendisini silahın önüne atlayarak.

Dizide yine ayrıntı güzellemesi vardı. Nedense yine Feride’nin sahneleri bu ayrıntılarla güzeldi. Babaları bavulu hazırlarken Feride’nin “Baba bırak elini öpelim” diyerek adamın elini öpmek istemesi duygusal bir sahne olmasına rağmen gülümsememe neden oldu. Böyle kavga veya küsme gibi kritik anlarda kafa karıştıran cümleler kurulur ya, bu cümle de onlardandı. Adam gitmeye çalışıyor, Feride el öpüp kafa karıştırmaya çalışıyor. Başka bir detay vücut dilini kullanarak eliyle ağzını fermuarlama sahnesi. Kadının eli, gözü, kaşı oynuyor maşallah. Bunun yanında “Bana kaymak olmasın, dokınıyor” diyalogu da çok güzeldi. Kim koyduysa eline sağlık valla. “Dokunmak” sözcüğü bu tarz kadınlar tarafından her zaman yanlış söylenmiştir. “Dokanmak, dokınmak” olarak türevleri mevcuttur piyasada : ) Ayrıca Seyhan’ın yalanını örtbas ederken el hareketleri de ayrı bir eğlenceydi. Arkadaşının zehirlendiğini ve cırcır olduğunu “tak tak” el hareketleri ile anlattı.

Dizide Feride’nin kullandığı Nokia cep telefonunu neden bantladılarsa. Hiç sevmiyorum şu bantlama ve flulama olaylarını. Dizinin büyüsünü bozuyor.

Ali’nin kafası ne zaman atsa Mersin’e gideceğim demeleri artık kabak tadı vermeye başladı. Annesinin evine giden evli kadınlar gibi. Bi dur haaaa yerinde.

İçli içli bir kişiyi anıp ağlarken o kişinin adını söyleyip ağlarız ya, Meliha da “baba” diyerek ağlıyordu. Birisinin adını anarak ağlamak dünyanın en kötü ağlamasıdır. İnsan kendini yerden yere atar, avazı çıktığı kadar ağlar. Çok garip bir duygudur. Meliha’nın ağlarken Samim’in kalpli aynasını atıp kırması da içimi burktu. Ertesi gün soluğu aynacıda aldı yaptırmak için ve aynacının alaycı bakışlarını görünce “Ne oldu?” diye sorması bana yine çok sevdiğimiz eşyaları hatırlattı. Hani çok severiz ya bazı eşyaları ama utanırız da o eşyalardan. Örnek hiç aklıma gelmedi ama mutlaka sahip olmuşuzdur böyle birkaç eşyaya. Meliha’nın da kalpli aynasıydı. Hem çok seviyor hem de “Ne oldu beğenemedin mi?” cevabını yapıştırıyor. Samim’in sürpriz yapıp kalpli aynayı verirken de gözlerim nemlendi.
-Yalana bak ağladın beee .
-Ne yapayım ama, hep Zeki Müren’in suçu.


Canım Ailem dizisinin sevdiğim bir başka yönü de “kanon” özelliği. Birkaç sahneyi aynı anda verip kanon tadı veriyor. Feride ile Halim nikâh şekerleri hakkında konuşurken ve Meliha’nın bir şeyler yerkenki hallerini gösterirken Seyhan sessiz sessiz dramını yaşıyordu arkada. Birkaç duygu halini tek bir karede görmek güzel bir şey.

Seyhan’la ilgili birkaç şey de söyleyeyim. Kızım yaşın kaç başın kaç senin? Daha 25 yaşındasın, ne bu gözaltı torbaları yahu. Çok mu yoruyorlar sette anlamadım ki? Salatalık falan koy gözlerine, dinlendir kendini ya. Bu bölümde bir de giydirmişler sana incecik yarım kollu paltoyu. Ali ile konuşurken ellerin titriyordu soğuktan. Şansına da bütün dış sahne çekimleri gelmiş o paltoyla. Hasta olmazsan iyidir yani : )

Dizinin gençlik kollarında da hareketlenme var. Nette bir oyuncu ile tanıştığını söyleyen Duru, diziyle ilgili kokain, eroin ve ilaçlı gazoz “flashforward”ları yapmama neden oldu. Şimdilik oyuncu olduğunu iddia eden çocuğa hiç düşünmeden annesinin yüzüğünü verdi. Muhtemelen yüzüğü geri alamadığında annesine yüzüğün Yiğit tarafından çalındığını söyleyecek. Yiğit yemekte demişti ya, “Tamam yazılacağım basket kursuna. Gerekirse banka soyacağım” diye. Olan Yiğit’e olacak yine.

Dizi Emirgan’da çekilmesine rağmen Ali neden Harem otogarına gidiyor anlamadım. El insaf yani, Harem nerde Emirgan nerde? Esenler otogarı veya Kavacık terminali deselerdi bari. Servisle gitsen bile Avrupa yakasından Anadolu yakasına götüren servis yoktur. Gözümüzden kaçamaz efenim : )

Seyhan ve Ali ilişkisine de hemen yorumumu yapıştırayım. Başka bir ilişkiden çıkıp o ilişkideki kişiyi üzerek yeni bir ilişkiye başlamak hiçbir zaman iyi sonuçlanmamıştır. Söylenen sözler ve edilen beddualar o ilişkiye baştan 1-0 yenik başlamanıza neden olur zaten. Her zaman “Bizimkisi büyük aşk, neleri göze aldık” diyerek yola çıkarlar ve biri mutlaka diğerini yolda bırakarak hayatına devam eder. Neyse ki Ali bunu anladı da bıraktı Seyhan’ı, çünkü hiçbir hayır gelmeyecekti ilişkilerinden.

P.S. Aşçı bulma çabaları dizi kadrosuna bir yetenek daha girecek sinyallerini verdi çoktan. Kim girecek acaba aşçı kadrosuna?

16 Şubat 2009 Pazartesi

Band From Tv

Haberi ilk okuduğumda nasıl şaşırdım anlatamam. Dünyanın en meşhur dizi starları bir araya gelip tüm egolarını geride bırakıyorlar ve çok başarılı bir müzik grubu kuruyorlar. Ama kimler yok ki grupta. Gitarda James Denton ( Desperate Housewives) ve Adrian Pasdar (Heroes), davulda Greg Gunberg ( Heroes), kemanda Jesse Spencer ( House MD), klavyede Hugh Laurie (House MD), vokalde Bonnie Sommerville (Cashmere Mafia) ve Teri Hatcher (Desperate Housewives). Grubun ilk albümü çıkmış ve hayır kurumları için konserler vermeye başlamışlar bile. Konserlerine diğer dizilerden misafir şarkıcılar da geliyormuş.


Ne yetenekler var ya insanlarda. Dizi oyuncusu diye bakıyorsun, keman virtüözü çıkıyor. Türkiye’de böyle bir şey olsa ne güzel olurdu. Gerçi herkes ön planda olmak isteyip grup iki günde dağılırdı ama fikri bile güzel : )


Detaylı bilgi için: http://www.bandfromtv.org/

8 Şubat 2009 Pazar

Box Set Furyası 3

Bu ayki DVD setlerimiz 3 tane. Birinci DVD, tüm dünyada olaylar yaratan ve benim hala izlemediğim Mad Men dizisi. Orijinal dvd kutusunda gelmedi yine, orijinali zippo çakmak formatında ve çakmak gibi açılıyor. Piyasa fiyatı 50 TL. İkinci DVD, Buffy’nin 2. sezonu, o da 50 TL’den giriş yaptı. Üçüncü DVD de adını ilk defa duyduğum İngiliz draması Mistresses. Adından da anlaşılacağı gibi 4 metresin dramasıymış. Satış fiyatı 25 TL.

7 Şubat 2009 Cumartesi

Vampire Diaries, Sex and The City ve The Tudors



Türkiye’de “Yemekteyiz” programları çılgınlığı yaşanırken Amerika’da da Vampir çılgınlığı yaşanıyor. Vampir trendine kapılan ve bu pazardan pay almak isteyen CW kanalı bir Vampir dizisi için hemen anlaşmalara başlamış. Vampire Diaries adlı 4 kitaplık seriden uyarlanacak bu dizi 2 kardeş vampirin arasında kalan bir kadının hayatı üzerine yoğunlaşacak. Vampirlerden biri iyi biri kötü olacakmış. Yine cool vampir bakışmaları olacak desenize!

Sex and The City dizisinin sinemaya dönüşü hayranlarını çok sevindirmişti. Oyuncular ve yapımcılar 2. film olmayacak demişlerdi, ama para tatlı geldi yine. Sex and the City 2, 2010 yılında gösterime girecek.

Seks her yerde satar ama The Tudors'da daha çok satar. Dizi, 3. sezonu ile 5 Nisan 2009’da Showtime kanalında geri dönüyor. Postere bakılırsa Tudors hanedanlığında yine çok fazla seks olacak : )

5 Şubat 2009 Perşembe

Happy Birthday



Sensiz yarım kalırdı bir yanım, yalnız kalmış bir karakter gibi. Yan oyuncu bile olamazdım sensiz geçen her anda, figüran olmak bile zor gelirdi yaşamımın her bölümünde.

Sen olmasaydın Kate’siz Jack, Mr. Big’siz Carrie, Dharma’sız Greg, Larry’siz Balki, Kevin’siz Scotty, Jack’siz Karen, Grace’siz Will, Kath’siz Kim, Mode’suz Betty, Andrea’sız Samantha, Samim’siz Meliha, Şahika’sız Volkan olurdum ben.

İyi ki doğdun hayatımın başrolü, nice mutlu bölümlere : )


Seni Seviyorum.

1 Şubat 2009 Pazar

WC Sorunsalı

Bazı tuvaletler vardır, insanı deli eder. Acaba hangisi erkek hangisi kadın tuvaleti diye düşünürsünüz. Benim başıma çok gelmiştir, içeri girdikten sonra pisuarı gördüğümde rahatlarım doğru yere girdim diye.


Düşünün bir kere, çok sıkışmışsınız, altınıza etmek üzeresiniz ve WC’ye gidiyorsunuz. Ama o da ne! Mekan sahibi boktan bir yaratıcılıkla kapıların üzerine XX ve XY şekilleri koymuş. Man, Woman veya Erkek, Kadın yazıları yok. Paniğe kapılmayın, lise biyoloji dersine flashback yapmanıza gerek yok :) Aklınıza Kyle XY dizisini getirin, Kyle erkekti ve XY ne olabilir? Erkek kromozum çifti. Eveeeet, doğru cevap. Doğruca kapıyı açın ve girin :)



Başka bir mekândasınız ve yine ihtiyaç halindesiniz. WC’ye gittiniz ve karşınızda erkek ve kadın sembolleri var. Tüüüh be, senin sembolün neydi? Uğraş dur şimdi, karizmayı da çizdir. Panik yok! Böyle durumlarda benim aklıma hep Sıdıka dizisi geliyor. Sıdıka kadın sembollü pasta yapmıştı mutfakta bir gün, annesi de “bu haç ne, sen Hıristiyan mı oldun” diye bir güzel dövmüştü. Benim aklıma hep o bölüm geliyor böyle tuvaletlerde. Demek ki neymiş haç şeklinde olan kadın sembolüymüş:)

Bir de en gıcıkları horoz ve tavuk resimleri olan tuvaletler. Birbirine çok benzeyen tavuk ve horoz resimleri koyarlar. Yarım saat düşünürsün hangisine girsem diye.

Diyeceğim odur ki, tavuk ve horoza bir çözüm bulamasam da henüz, diziler hacet kuyruğunda bile hayat kurtarır, karizmayı çizdirmez : )